ARUZUN ETKİSİ - 12.03.2016 Dr. Hasan Şahin KIZILCIK
Dilimizde yabancı olarak en çok Arapça sözcük vardır. İyi de neden? Bunun birçok nedeni var. Bunların başında Osmanlı döneminde Arapları Türklerin yönetmiş olması ve inanç gelmektedir. Bu etkenleri çoğu kişi olduka iyi bilir. Ancak görmezden gelinen başka bir etken daha var: Yazın...
Yazın (edebiyat), İslam inancını benimsemiş topumların çoğunda en önde gelen sanat biçimi idi. Çünkü bediz (resim), yontu (heykel) ve benzeri görsel sanatların çoğu uygunsuz sayılırdı. Ancak mimari, hat, ebru ve minyatür gibi birkaç görsel sanat uygun sayılırdı. Bu yüzden en önemli sanatların başında yazın geliyordu. Ancak yazın da diğer sanatlarda olduğu gibi Arap ve Fars etkisinde idi. Biz bu tür yazını da inancı da daha çok Farslardan öğrendiğimizden Farsça da Arapça ile birlikte idi.
Düzyazıdan yok denecek kadar azdı ve koşuk (şiir) öndeydi. Ulusal ölçümüz yerine Arapların aruz ölçüsünü aldık. Arap ve Fars koşukçulara öykündük. Onlar gibi yazmak istedik. Böyle olunca da aruzu iyi kullanmamız gerekiyordu.
Başta Arapça ve Farsça yazdık. Ancak bir süre sonra aynı yazın kuralları ile Türkçe yazmaya çalıştık. Ancak aruz, uzun ve kısa seslemlerin düzenli sıralanışıyla uyum veren bir ölçüydü. Ancak Türkçede uzun ünlü yoktu. Bu yüzden aruz ile yazılan Türkçe koşuklar kalıba uymuyordu. Kimi kez, uzun olmamasına karşın Türkçe ünlüler uzatılarak okunup bu sorun giderilmeye çalışıldı ama bu da gülünç ve bozuk bir düzene neden oluyordu. Çözüm ortadaydı: Koşukta Arapça ve Farsça sözcükler kullanmak.
Arapça ve Farsça sözcüklerde uyumu sağlayan uzun ünlüler vardı ve gerektiği yerde o sözcükleri kullanarak bu sorun çözülebilirdi. Böylece Türk yazınına hızla Arapça ve Farsça sözcükler girdi. Yazına girdikten sonra dile yerleşmesi ve başka alanlarda da kullanılması zor değildi. Nitekim bilgi amaçlı yazılan betiklerde bile ara ara koşuksal bir dil kullanmak o dönemlerde yaygındı. Söz sanatları, kişinin bilgisini gösteren bir özellikti. Kısa sürede yabancı sözcükler dile yerleşti ve Türkçeleri kullanılmaya kullanılmaya unutulmaya başlandı. Buna Tanzimat döneminde eklenen Fransız etkisi de eklenince, sorun daha da karmaşık bir biçime büründü. Gelinen son noktada, dilin %70-80'i yabancı sözcüklerden oluşuyordu.
Diğer Yazılar
|